Birine yanıldığını göstermek için yanıp tutuşan bir şey vardı içimde. Kokteylini yudumlarken delice gözleri gülen birinin karşısına geçip tüm sevincinin yalan olduğunu ve içinin aslında boş olduğunu söylemek istiyordum. İçimdeki yine benden yana bir tavır almayıp ideal bir mutluluğun olmadığını söylüyordu; “insan derde düşene kadar tüm mutluluklar gerçektir”.
İçimdeki susmuyordu: “Tüm insanlığa uğraştığı şeylerin boş olduğunu mu kanıtlamak istiyorsun? Bence senin tek derdin diğer her şeyin sahte de kendinin yalnızca gerçek olduğunu kanıtlamak kendine.”
Haklıydı biraz. İnsanlığa uğraştığı değerlerin boş olduğunu kanıtlayıp onları çaresizliğe sürüklemenin belki herkesi gerçek yolu aramaya sevk edeceğini ve dolayısıyla beni de kurtaracağını düşünüyordum. Artık denizde rüzgarla işimiz bitmişti, bizi süreklediği yerlere gitmemiz gerekmiyordu. Keşfedilecek koskoca bir okyanus vardı önümüzde, ve onlardan belki daha ulaşılmaz derin sular.